Anne Sütünün Yararları
Her zaman sterildir, ısı derecesi idealdir.
Besin ögesi bileşimi bebeğin gereksinmelerine uygundur.
Koruyucu etmenleri içerir.
Sindirime yardımcı aktif enzimler içerir (yağ sindirimi için
lipaz)
Enfeksiyonu önleyen ögeler içerir
Hormonlar ve büyümeyi sağlayan ögeleri içerir
Anne sütü alan bebeklerde solunum yolu ve mide-barsak
enfeksiyonları daha az görülür.
Anne sütü verilmesi orta kulak iltihabı riskini azaltır.
Anne sütü çene ve diş gelişimini sağlar.
Bazı kronik hastalıkların oluşma riskini azaltır (tip I
diyabet, çölyak hastalığı, obezite, koroner kalp hastalığı
gibi).
Alerjiye karşı koruyucudur ve bebeği pişikten korur.
Bebeğin ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı
olur.
Ucuzdur, hazırlama sorunu gerektirmez.
Anne ve bebeği arasındaki duygusal bağı güçlendirerek sevgi
dolu bir ilişkiyi kolaylaştırır.
Annenin sağlığını korur. Emziren annelerde göğüs kanseri,
yumurtalık kanseri, kemik erimesi ve kansızlık (anemi)
oluşumu azalır. Anne sütü uterusun eski haline dönmesine
yardımcı olur, anneyi aşırı kan kaybından korur.
Anne Sütü Verilirken Dikkat
Edilmesi Gereken Noktalar
Doğumdan sonraki ilk yarım-bir saatte emzirmeye
başlanmalıdır. Emzirme süresince (öncesi ve sonrası) bebeğe
hiçbir içecek verilmemelidir.
İlk 6 ayda bebeklere sadece anne sütü verilmelidir.
Tamamlayıcı besinlere 6 aydan önce başlanmamalıdır.
6 ayın üzerindeki tüm bebekler tamamlayıcı besin almalıdır
ve anne sütüne tamamlayıcı besinler ile birlikte 2 yaşına
kadar veya daha fazla devam edilmelidir.
Bebeğin aldığı ilk süt (ağız sütü) besleyicidir ve az
miktarlarda emme bile süt üretimine yardımcı olur.
Süt üretimini arttırmak için, bebekle anne doğumdan sonra
aynı odada olmalı ve emme hemen başlamalıdır.
Anne laktasyon dönemine uygun, yeterli ve dengeli
beslenmeli, bol sıvı tüketmelidir. Anneye her gün süt,
ayran, limonata, şerbet, şekerli taze meyve suları
verilmeli, çay ve kahveden uzak durması söylenmelidir.
Annenin dinlenmesi sağlanmalıdır, anneye ruhsal yönden
yardımcı olunmalıdır. Bebeği ile tensel temas kurmalıdır.
Anneye özgüven kazandırıcı yakınlık ve ilgi gösterilmeli ve
sakinleşmesi sağlanmalıdır.
Bebekler anne sütü ile beslendikleri dönemde büyüme ve
gelişme açısından mutlaka izlenmelidir.
Tamamlayıcı Beslenme
Bebeğin sağlıklı büyüme ve gelişmesinin sağlanması uygun
besinlerin verilmesi ile olanaklıdır. Anne sütü ilk 6 ay tek
başına yeterli olmaktadır, ancak bu dönemden sonra
bebeklerin gereksinmelerini tek başına karşılayamadığı için
bebeklerin beslenme programlarına bazı eklemeler yapmak
gerekmektedir. Anne sütünün tek başına süt çocuğunun enerji
ve besin öğeleri gereksinmesini tam olarak karşılamadığı
dönemde başlayan ve diğer yiyecek ve içeceklerin anne sütü
ile birlikte verildiği sürece “tamamlayıcı beslenme” adı
verilmektedir. Tamamlayıcı beslenme anne sütünden erişkin
birey beslenmesine geçiş dönemi olarak da
adlandırılmaktadır. Bu dönemde bebek değişik tat, lezzet ve
yapıda besinlerle tanışır. Tamamlayıcı besinler, geçiş
besinleri (süt çocuğu için özel hazırlanmış besinler) ve
aile yemekleri (ailenin diğer fertlerinin sofrada tükettiği
besinler) olmak üzere iki grupta incelenmektedir.
Tamamlayıcı beslenme ile birlikte emzirmenin sürmesi çocuk
sağlığı açısından önem taşımaktadır. Uygun zamanda
başlatılan ve kurallara uygun şekilde sürdürülen tamamlayıcı
beslenme, bebeğin bir yaş civarında aile sofrasındaki
yiyecekleri tüketebilecek olgunluğa ulaşmasını
sağlar.Tamamlayıcı besinlere zamanında başlanmalı, besinler
yeterli, güvenilir ve uygun olmalıdır.
Tamamlayıcı Besinlere Başlama
Zamanı
Büyüyen ve giderek hareket yeteneği artan bir süt
çocuğunda, altıncı aydan itibaren sadece anne sütü
verilmesi, enerji ve besin ögeleri gereksinmelerini tek
başına karşılayamamaktadır. Altıncı aydan sonra başlanan
geçiş besinleri, bebeğin anne sütü ile beslenmesinden aile
yemeklerine geçişte köprü görevi görür. Tamamlayıcı
beslenmenin uygulanması gereken dönem 6 aydan sonradır.
Altıncı ayda başlanan geçiş besinleri süt çocuğunun değişik
tat, lezzet, kıvamda besinlere alışmasını sağlarken, aynı
zamanda yeme işlevi ile ilgili sinirlerin gelişimine
yardımcı olur.
Tamamlayıcı Beslenmeye Geçiş Zamanına Etki Eden
Etmenler Nelerdir?
Bebeklerin katı besinlerle beslenme yetenekleri,
nöromüsküler, sindirim, boşaltım ve savunma sisteminin
olgunlaşması ile ilişkilidir. Altıncı aydan itibaren
bebekler daha güçlü besinleri sindirebilecek mide-barsak ve
sinir sistemi gelişimine ulaşmış olurlar. Bebeklerin
tükettikleri besin türlerine göre ilk 18 aydaki
gelişimlerine ilişkin bilgiler verilmiştir.
Bebeğin nöromüskuler gelişimi, onun belirli kıvamda
yiyecekleri almaya hazır olduğu yaş sınırını belirler.
Başlangıçta (6-7. aylarda) besinler yumuşak kıvamda ezme
şeklinde verilmeli, 7-8. aylarda püre şeklinde çok pütürlü
olmayan besinler ile devam edilmeli ve bebekteki çiğneme
hareketleri ve sıvı içme becerileri izlenmelidir. Püre
şeklindeki yiyeceklere bebeğin çiğneme yeteneğinin
kazanıldığı döneme kadar devam edilmeli, daha sonra (8-12.
aylarda) kıvam dereceli olarak (püre kıvamında çatalla
ezilmiş besinler) artırılmalıdır. Bu aylarda bebeklerde
verilen besini ağızda döndürme becerileri gelişir. Bebek
bir yaşında aile yemeklerini yemeğe hazır duruma gelmeli ve
aile sofrasında yerini almalıdır. Bebeklerin dişlerinin
çıkması, çiğneme işleminin başlamasına katkıda
bulunmaktadır. Eğer, tamamlayıcı besinin kıvamı bebeğin
gelişimine uygun değilse, bebek yeterli miktarda besini
tüketemez ya da gereken miktarın çok üstünde alır. Bebeğin
katı besinlere geçişi 10. aya kadar geciktirilirse, bu
dönemde gelişen beslenme ile ilgili davranış bozuklukları,
daha sonraki dönemlerde devam etmektedir. Bu nedenle, yaş
ile birlikte besin kıvamının dereceli olarak arttırılması
önerilmektedir.
Tamamlayıcı Beslenmeye Erken
ve Geç Başlamanın Dezavantajları
Tamamlayıcı besinlere erken başlama ile anne sütü verimi ve
anne sütü verme süresi azalır.
Tamamlayıcı besinler önemli bir bulaşma kaynağı olduğu için
bu besinlere erken başlama ile anne sütündeki koruyucu
etmenler daha az alınır. Bu nedenle bebeklerde hastalık
görülme oranı ve bu hastalıklara bağlı ölüm riski artar.
Tamamlayıcı besinlerin besin değerleri anne sütüne göre daha
düşüktür ve anne sütünün yerine geçemezler.
Tamamlayıcı besinlere erken başlama sonucunda anne sütü ile
beslenme süresinin kısalması, bebeğin anne sütünden
yararlanmamasına neden olur.
Tamamlayıcı besinlere erken başlanması ve anne sütü ile
birlikte aynı öğünde kullanılması anne sütündeki demir,
çinko gibi birçok besin öğesinin emilimini azaltır.
Tamamlayıcı besinlere erken başlanması sonucu atopik
hastalıklar, astım, tip 1 diyabet, alerjik hastalıkların,
enfeksiyon hastalıklarının ve özellikle barsak villus
işlevlerinin bozulması riski artar.
Tamamlayıcı besinlere geç başlanması sonucunda ise bebeğin
büyüme ve gelişmesi duraksamakta, malnütrisyon (kötü
beslenme) ve çeşitli vitamin mineral yetersizlikleri
oluşmaktadır.
Tamamlayıcı besinlere geç başlanması ile demir ve çinko gibi
mikro besin eksiklikleri oluşmaktadır. Çünkü 6. aya kadar
bebeğe yeterli miktarda demir ve çinko sağlayan anne sütü,
bu süreden sonra tek başına yetersiz kalmaktadır.
Ayrıca tamamlayıcı besinlere geç başlama ile bebeğin çiğneme
gibi yeme işlevlerinin gelişimi ile yeni tat ve yapıdaki
besinlere alışması gecikir.
Eğer ilk 6 aylık dönemde anne sütü azalıyorsa (yanlış
emzirme tekniği sonucu veya göğüslerdeki sütün tamamen
boşaltılmaması sonucu), önce anneye anne sütünün
arttırılmasına yönelik eğitim verilmeli, yanlışlar
düzeltilmeli ve tamamlayıcı besinlere gereksiz yere erken
başlanmamalıdır
Yaşamın ilk 15 haftasından önce tamamlayıcı besinlere geçen
çocuklar, 6 aydan sonra tamamlayıcı besinlere geçen
çocuklarla karşılaştırıldıklarında, 7 yaşında solunum
sistemi bozukluklarının daha sık olduğu (sırasıyla % 21 ve %
10) ve vücut yağlanmasının daha yüksek olduğu (sırasıyla %
19 ve % 17) gösterilmiştir.
Tamamlayıcı Besinlerin Yeterliliği ve Uygunluğu
Yaşamın ilk iki yılında hızlı büyüme ve gelişmeden dolayı,
süt çocuğunun kilogramı başına düşen enerji gereksinmesi
çok yüksektir. Günde 500 mL anne sütü alan süt çocuklarda,
anne sütü 6 aydan sonra günlük enerjinin %31’ini,
proteininin %38’ini, A vitamininin %45’ini ve C vitamininin
%95’ini karşılamaktadır.
Enerji: Anne sütü ile beslenen bebeklerin enerji alımları
6-8 aylık bebekler için 413 kkal, 9-11 aylık bebekler için
379 kkal ve 12-23 aylık bebekler için 346 kkal/gün
düzeyindedir. Ancak enerji gereksinmeleri 6-8 aylık
bebekler için 682 kkal/gün, 9-11 aylık bebekler için 830
kkal/gün ve 12-23 aylık bebekler için 1092 kkal/gün olarak
belirlenmiştir. Böylece bu yaş grubu bebekler için
tamamlayıcı besinlerden alınması gereken enerji miktarları
sırasıyla 275 kkal/gün, 450 kkal/gün ve 750 kkal/gün’dür.
Eksik olan enerji gereksinmesini tamamlayıcı besinlerden
sağlayabilmek için, bu besinler yeterli enerji içeriğine
sahip olmalı ve her gün belirlenen sıklıkla bebeklere
verilmelidir. Tamamlayıcı beslenmeye geçen bebeklerde farklı
beslenme sıklıkları ve farklı öğün bileşimlerinin toplam
günlük enerji alımına etkisini inceleyen klinik
çalışmalarda, hem öğünün enerji içeriğinin hem de öğün
sayısının bebeklerin toplam enerji alımlarına etkisi olduğu
gösterilmiştir.
Kompleks Karbonhidratlar ve Şekerler: Bebekler için
hazırlanan tamamlayıcı besinlerin büyük bir çoğunluğunu
tahıllar oluşturmaktadır ve bu besinlerdeki nişasta temel
karbonhidrat ve enerji kaynağıdır. Kompleks karbonhidratlar
ise insan beslenmesinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bitkisel
besinler nişastanın yanında posa (nişasta olmayan
polisakkaritler) ve lignin de içermektedir. Bu besinler
ince barsakta tamamen sindirilmeden kolona ulaşırlar ve
kolondaki mikroflora (anaerobik bakteriler) tarafından
fermentasyona uğrarlar. Kolondaki bakteri florası ve
fermentasyon sonucu oluşan kısa zincirli yağ asitleri modeli
bebeklik dönemi süresince değişmektedir. Yapılan
çalışmalarda bu besinlerin sağlık için gerekli olduğu
gösterilse de, çocukların ince barsaklarında ne tür bir
etkilerinin olduğunun tam olarak bilinmediği saptanmıştır.
Prebiyotik olarak adlandırılan oligosakkaritler (özellikle
frukto ve galakto oligosakkaritler) bifidobakterilerin
üremesini arttırılar. Anne sütünde doğal olarak
oligosakkaritler bulunmaktadır ve bu oligosakkaritler ve
diğer kompleks karbonhidratlar, kolonik mikroflorayı
düzenlerler ve fermentasyon ürünlerinin yararlı biyolojik
etkilerinden dolayı prebiyotik etki gösterirler.
Hem in vivo hem de in vitro olarak tamamlayıcı besinlerin
içerdiği nişasta ve diğer kompleks karbonhidratların
sindirim fizyolojilerini anlamak için daha fazla çalışma
yapılmasına gerek duyulmaktadır.
Protein ve Amino Asitler: Tamamlayıcı beslenme esnasında
protein gereksinmesini karşılamak oldukça zordur. Protein
gereksinmesi (toplam protein ve g/kg vücut ağırlığı) erken
bebeklik döneminde, 6-12 aylar arasındaki bebeklere göre
daha yüksektir. Güvenilir alım düzeyi 6-9 aylık bebekler
için 1.09 g/kg, 9-12 aylık bebekler için 1.02 g/kg ve
yetişkinler için 0.8 g/kg’dır. Enerji gereksinmesi ise 9-12
aylık bebekler için 89 kkal/kg düzeyindedir. Buna göre 9-12
aylık bir bebek için enerjinin proteinden gelen oranı % 5
civarındadır. Bu düzey anne sütündeki proteinin enerjiye
oranına karşılık gelmektedir. Altı ay boyunca sadece anne
sütü alan bebeklerde protein gereksinmesi karşılanmaktadır.
Böbrek Solüt Yükü: Osmolalite 1 kg çözücü içerisinde
dağılmış halde bulunan osmotik yönden aktif partiküllerin
miktarını (mOsm/kg) gösterir. Serumdaki osmotik yönden
aktif moleküller, glikoz, kan üre azotu (BUN), katyonlar ve
anyonlardır. Serum osmolaritesi 275-295 mOsm/l’dir. Endojen
veya diyet kaynaklı olan ve böbrekler tarafından atılan
solütlerin toplamı “Böbrek Solüt Yükü” olarak
adlandırılmaktadır. Yüksek enerjili diyetlerde düşük sıvı
alımı, ateşte olduğu gibi anormal derecede su kaybı, çevre
ısısının yüksek olması, diyare, böbrek hastalıkları, protein
enerji malnütrisyonu ve bazı hastalıklarda böbrek solüt yükü
artmaktadır.
Yağlar ve Yağ Asitleri: Yağlar küçük çocuklarda temel enerji
kaynağıdır. Anne sütündeki yağ oranı enerjinin % 40-55’i
kadardır, oysa tamamlayıcı besinler karbonhidratlardan
zengin oldukları için yağ miktarları düşüktür. Tamamlayıcı
besinlere başlanması ile enerjinin yağdan gelen oranı
önemli düzeyde azalmaktadır. Bebeklerde düşük yağlı
diyetlerin uygulanması ile yağda eriyen vitaminlerde, çoklu
doymamış yağ asitlerinde ve enerji metabolizmasını
düzenleyen diğer antioksidantlarda yetersizlik
görülebilmektedir. Küçük çocuklarda toplam yağ alımının
daha sonraki yaşlarda kardiyovasküler hastalıkların
önlenmesi için önemli olduğunu gösteren çalışmalar olmakla
birlikte, diğer bazı çalışmalarda da sadece toplam yağ
alımının değil doymuş ve trans yağ asitleri alımının
azaltılmasının lipoprotein metabolizması üzerine olumlu
etkilerinin olacağı gösterilmiştir
Toplam yağ alımı yağda eriyen antioksidant vitaminlerden E
vitamini alımı ile de ilişkilidir. E vitamini dolaşımdaki
kolesterol ve düşük dansiteli lipoproteinlerin
oksidasyonunu önlemekte, uzun dönemde kardiyovasküler
hastalık riskini düşürmektedir. Epidemiyolojik çalışmalarda
1920’li yıllarda doğan ve yaşamın ilk yılı süresince düşük
yağ ve enerji alımından dolayı büyüme ve gelişme geriliği
gözlenen bireylerin daha sonraki yaşamlarında,
kardiyovasküler mortalite riskinin arttığı gösterilmiştir.
Ancak yağ alımının arttırılması daha sonraki yıllarda
obezitenin gelişmesine katkıda bulunmaktadır.
Vitamin ve Mineraller: Tamamlayıcı besinlerde bulunan
vitamin ve minerallerin yeterli olup olmadığı tüketilen
miktarına ve biyoyararlılığına bağlıdır. Gelişmekte olan
birçok ülkede tahıllar ve nişasta içeren kök ve yumru
sebzeler tamamlayıcı besin olarak kullanılmaktadır. Bu
besinler genellikle çorba olarak kullanılmakta ve kullanılan
miktarları az olduğu için enerji , vitamin ve mineral
içerikleri düşük olmaktadır. Ayrıca bu besinlerin fitik
asit, polifenol ve/veya diyet posası içerikleri yüksek
olduğu için vitamin ve minerallerin emilimi
engellenmektedir. Demir ve çinkonun biyoyararlılığını
etkileyen bazı diyet bileşenleri vardır. Bu nedenle FAO
(Besin ve Tarım Örgütü) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
önerileri doğrultusunda tamamlayıcı besinler demir ve çinko
içeriklerine göre yüksek, orta ve düşük biyoyararlılıkta
olmak üzere 3 grupta incelenmektedir. Demir ve çinko
biyoyararlılığı öğünün hayvansal ve balık protein
miktarının, bitkisel protein miktarına oranlanmasına
bağlıdır. Ayrıca demirin biyoyararlılığı öğünün C vitamini
içeriğine ve ayrıca bazı bireylerde aynı anda tüketilen çay
ve kahve oranına bağlı olarak değişmektedir. Çinko için
günlük kalsiyum alımı (1 g/gün) ve günlük fitat/çinko oranı
(5-15) önemlidir (bu oranın 15’in üzerinde olması çinko
biyoyararlılığını etkiler). Rafine olmamış tahıllardan ve
kurubaklagillerden oluşan tamamlayıcı besinlerin birçoğunda
bu oran 15-36 arasında değişmekte ve pirince dayalı
tamamlayıcı besinlerde ise bu oranın daha düşük olduğu
(yaklaşık olarak 15) bilinmektedir.
Bakır, manganez, selenyum ve iyot gibi elementlerin
biyoyararlılığını etkileyen diyet bileşenlerine ilişkin çok
fazla çalışma bulunmamaktadır. Hayvansal proteinden zengin
tamamlayıcı besinlerde demir, çinko, bakır, selenyum ve iyot
gibi bazı eser elementlerin biyoyararlılıkları ve/veya
miktarları artmakta, fitat/çinko oranları ise azalmaktadır.
Düşük yağ içerikli tamamlayıcı beslenmede, anne sütü ile
beslenmeye de son verildiyse, yağda eriyen vitaminlerin (A,
D, E, K) ve karotenodilerin biyoyararlılığı düşmektedir.
Posa özellikle de pektinler gastrik boşalmayı geciktirerek
ve misel oluşumunu engelleyerek β-karoten emilimini
azaltmaktadır.
Yapılan bir çalışmada 9-12 aylık bebeklerde anne sütü ile
birlikte tamamlayıcı besinlerin kullanılması ile C
vitamini, folat, B12 vitamini ve iyot gereksinmelerinin
karşılandığı gösterilmiştir. Ancak anne sütünün yanında bu
besinlerin kullanılması ile A vitamini gereksinmesinin %
12’sinin, bakır ve riboflavin gereksinmesinin % 25-50’sinin,
tiamin, mangan gereksinmelerinin % 50-75’inin, niasin,
çinko ve demir gereksinmelerinin % 75-100’ünün karşılandığı
bulunmuştur. Bu çalışmada tamamlayıcı beslenmenin eser
elementleri yeterli miktarda sağladığı gösterilmiştir.
Özellikle bitkisel kaynaklı besinlerin demir, çinko,
kalsiyum gibi mineral içerikleri 6-24 aylık dönemde süt
çocuğunun gereksinimlerini karşılayamamaktadır. Bazı
bebeklerde hayvansal besinlerin diyete eklenmesi yeterli
olmakla birlikte, pahalı olması nedeniyle gelişmekte olan
ülkeler için pratik bir çözüm değildir. Altı ile 12 aylık
bebeklerin tüketebileceği hayvansal besin miktarı,
genellikle demir, kalsiyum, bazen de çinko gereksinimini
karşılayamaz. Gelişmiş ülkelerde özellikle demir ile
zenginleştirilmiş besinlerin tüketilmediği durumlarda anne
sütü ile beslenen bebeklerin ortalama demir alımları
yetersiz olabilmektedir. Gelişmiş ülkelerde tamamlayıcı
besinlerdeki çinko miktarının da yetersiz olduğu
görülmüştür. Gelişmekte olan ülkelerde süt çocuklarına ek
olarak vitamin ve mineral verilmesi veya tamamlayıcı
besinlerin içerisine eklenmesi önerilmektedir.
Öğün Sıklığı
Tamamlayıcı besinlerin verilme döneminde öğün sayısı
besinlerin enerji yoğunluğuna ve her öğünde tüketilen
miktarlarına bağlıdır. Sağlıklı beslenen anne tarafından
emzirilen süt çocuğunun tamamlayıcı besinlerden alması
gereken günlük öğün sayısı 6-8. aylar arasında 2-3 kez,
9-11. aylar arasında 3-4 kez, 12-24. aylar arasında 3-4 kez
olmalıdır. Eğer her öğünde alınan besinin enerji yoğunluğu
düşükse veya bebek emzirilmiyorsa öğün sıklığı
arttırılmalıdır. Öğün sıklığının gerekenden daha fazla
olması anne sütünün daha az alınmasına yol açar. Ayrıca
fazla miktarda besin hazırlığına, besinin uzun süre
saklanmasına, bulaşma riskinin artmasına, güç ve zaman
kaybına neden olmaktadır. Bir yaş sonrası çocuğun besin
tüketimine göre 5 veya 6 farklı besin verilmesi önemlidir.
Tamamlayıcı Besinlerin
Güvenilirliği
Zararlı mikroorganizmalarla bulaşmış tamamlayıcı besinler
(özellikle besin hazırlanmasında kullanılan su), ishal
oluşmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle 6 ay süresince
sadece anne sütü alan bebeklerde, tamamlayıcı besinlerin
başlanması ile ishal oluşum sıklığı artmaktadır. Dünyada her
yıl 1.8 milyon çocuğun ishalli hastalıklar nedeniyle öldüğü
bilinmektedir. Besin kaynaklı enfeksiyonlar iştahsızlığa
neden olmaktadır. Besin alımının azalması, ishal, kusma
malabsorpsiyon ve ateş nedeniyle artan besin öğesi kayıpları
bebek ve çocukların immün sistemlerini etkilemekte, büyüme
ve gelişmeleri etkilenmektedir. Yapılan çalışmalarda ishalli
hastalıkların ve diğer besin kaynaklı enfeksiyonların
önemli bir bölümünün ev ortamında besinlerin hijyenik
olmayan koşullarda hazırlanması ile oluştuğu
gösterilmiştir. Besinlerin kontaminasyon kaynakları
çeşitlidir. Çiğ besinlerin kendileri kontaminasyonun
kaynağıdır. Ayrıca besin hazırlama ve depolama koşulları
çapraz bulaşma riskini arttırmaktadır. Besin kaynaklı
enfeksiyon hastalıklarını önlemek için besinlerin
tüketilmeden en az birkaç saat önce hazırlanması,
patojenlerin üremesine veya toksinlerin oluşumuna uygun
olmayan sıcaklık ve nem ortamlarında saklanması, besindeki
patojenleri azaltmak için yeterli miktarda ısıtılması
gerekmektedir. Besinlerin hazırlanmasından önce annenin
ellerinin, yemekten önce annenin ve bebeğin ellerinin
yıkanması uyulması gereken en önemli temizlik kuralıdır.
Besinlerin hazırlanması ve sunulmasında temiz kase, bardak,
kaşık v.s kullanılmalı, temizlenme güçlüğü nedeni ile
biberon kullanılmamalıdır.
Süt Çocukları İçin Uygun
Tamamlayıcı Besinler
Bitkisel ve hayvansal kaynaklı çok sayıda besin, tamamlayıcı
beslenmede yer almaktadır. Tahıllar, kök bitkiler, sebze ve
meyveler, baklagiller bitkisel kaynaklı besinleri
oluştururken; et, karaciğer, balık, deniz ürünleri, yumurta,
süt ve süt ürünleri başlıca hayvansal kaynaklı besinleri
oluşturur.
Süt: Taze inek sütü büyümekte ve gelişmekte olan çocuklar
için önemli bir besin kaynağıdır. Ancak, altıncı aydan önce
sindirim sisteminde mikro düzeyde kanamalara yol açması,
düşük demir içeriğine, yüksek protein ve sodyum içeriğine
sahip olması (anne sütüne göre 2-3 kat daha fazla), anne
sütünün yerini almaması gibi özellikleri nedeniyle inek sütü
bazı ülkelerde dokuzuncu aydan önce önerilmemektedir. Ancak
inek sütünün demir yetersizliği anemisine neden olmaması
için diyetin geri kalanının demir içeriği ve günlük verilen
süt miktarı da önem taşımaktadır. İnek sütü Amerika ve
İngiltere’de yaşamın ilk 1 yılından sonra, Kanada ve
Danimarka’da 9. aydan sonra, İsveç’te ise 10. aydan sonra
önerilmektedir.
Bununla birlikte inek sütü ülkemizde altıncı aydan sonra
tamamlayıcı besinlerin hazırlanmasında, küçük miktarlarda
kullanılmaktadır. Anne sütü miktarı yeterli düzeyde ise 6.
aydan sonra (>500 ml/gün), bebeklere ayrıca inek sütü
vermeye gerek yoktur. Anne sütünün azaldığı durumlarda veya
ticari mamaların alınamadığı durumlarda ailenin ekonomik
durumu göz önüne alınarak 6. aydan itibaren diğer besinlerle
birlikte inek sütü verilebilir. Ancak, inek sütü tek başına,
başka hiçbir tamamlayıcı besin verilmediğinde, kansızlık
yapabilir. İnek sütünün geç süt çocukluğu döneminde aşırı
tüketimi, bebeklerin yeni tat ve lezzetlere alışmasını ve
besinlerin çeşitlenmesini engeller, yeme işlevlerinin
gelişimini geciktirir. Ayrıca, inek sütü demir içeriği ve
biyoyararlılığı düşük olması nedeniyle tek başına aşırı
tüketilmesi durumunda demir eksikliğine neden olabilir. Bir
yaşında bir bebek günde 1 lt süt tüketiyorsa enerji
gereksinmesinin 2/3’si sütten karşılanmaktadır. Bu miktarda
süt tüketen bebek tek taraflı beslenmiş olacaktır.
İnek Sütünün;
Olumlu yönleri
Yüksek kaliteli protein içerir
Diyet hayvansal protein içermiyorsa büyümeyi destekler
Bazı besin öğelerinin iyi kaynağıdır (retinol, β karoten,
fosfolipidler, riboflavin, fosfor gibi)
En önemli kalsiyum kaynağıdır.
Potansiyel olarak olumlu etkileri olduğu düşünülen
peptidleri, konjuge linoleik asidi içermektedir.
Olumsuz yönleri
Düşük biyoyararlılığıa sahip düşük miktarda demir içerir.
Gastrointestinal kanamalara neden olabilir (geç bebeklik
döneminde daha az olmak üzere)
Protein ve bazı mineralleri yüksek miktarlarda içermesi
böbrek solüt yükünün yüksek olmasına neden olmaktadır.
Doymuş yağ içeriği yüksektir.
Eğer süt tüketimi fazla olursa bebeğin diyeti tek yönlü
olur, iştah azalmasına neden olabilir ve diyette çeşitlilik
olmadığı için bazı besin öğelerinde yetersizlik ortaya
çıkabilir.
İnek sütünde esansiyel yağ asitleri, C vitamini, çinko ve
niasin düzeyleri düşüktür. Düşük yağ içerikli sütler
(1.5-1.8 g/1000 ml), bir yaş öncesi (bazı ülkelerde 2-3 yaş
öncesi), yağsız sütler (<0.3 g/1000 ml) ise 5 yaş öncesi
önerilmez. Yağı azaltılmış inek sütünün enerji, yağ asitleri
ve yağda eriyen vitaminlerden A ve D vitaminleri
içeriklerinin düşük olması nedeniyle bebeklerde
kullanılması uygun değildir.
Devam Mamaları: Bebek mamaları gıda maddeleri tüzüğünde
“bebek ve süt çocuğunun beslenmesi amacıyla hazırlanıp
satışa çıkarılan gıda karışımlarıdır” diye tanımlanmaktadır.
24 Şubat 1968 yılında 12825 sayılı yasa ile yürürlüğe giren
bu bölümde mamaların: bebek ve çocukların besin öğeleri
gereksinmelerini karşılaması, sindirim bozukluklarına neden
olmaması ve patojen mikroorganizmaları içermemesi yasal
koşullar olarak belirlenmiştir. Bugün çocuk mamaları
uluslararası kuruluşların önerilerine uygun olarak
hazırlanmaktadır.
Devam mamaları 6. aydan sonra ek besinlere başlanan
bebeklerde kullanılan, bu bebeklerin zaman içerisinde
değişen enerji ve besin öğeleri gereksinmelerine uygun
hazırlanmış, önemli besleyici özelliklere sahip süt
bileşenleridir. Demir, çinko, C vitamini, kalsiyum, fosfor,
β-karoten ve elzem aminoasitlerden zengin besinlerdir.
Kaşık Mamaları, Hazır Ek Besinler: Altıncı ayın sonundan
itibaren ek besinlere geçiş döneminde kaşık mamaları,
bebeklerin günlük diyetlerine eklenmek suretiyle verilen
besinlerdir. Çok değişik şekilleri bulunmaktadır (meyveli,
sebzeli, tahıllı, sütlü veya karışım gibi). Biyolojik değeri
yüksek süt proteinleri ve bitkisel proteinleri, sindirimi
kolay bitkisel yağları, sukrozu en düşük seviyelere
indirilmiş karbonhidratları ve biyolojik değeri yüksek süt
minerallerini (kalsiyum ve fosfor gibi) ve demir
içermektedir. Vitamin ve minerallerle zenginleştirildiği
için yemek hazırlama esnasında oluşabilecek kayıplar en aza
indirgenmiş olur. Kaşık mamaları ve hazır ek besinler yapay
renklendirici, aroma ve katkı maddeleri içermemelidir.
Bebeklerde kullanılacak tamamlayıcı besinlerin ev
koşullarında taze olarak hazırlanması önerilmektedir. Kaşık
mamaları ve hazır ek besinleri özellikle çalışan annelerin
çalışma dönemlerinde besin hazırlamada yaşadıklar zorluklar
nedeniyle önerilebilir.
Yoğurt: Laktobasillus bulgaricus, laktobasillus asidefilus
ve streptokokus termofilus karışımı kültürlerin 40-45 0C’de
sütü fermantasyona uğratması sonucu oluşan bir besindir.
Yoğurt ile sütün bileşimi arasında fermentasyon sonucu bazı
değişiklikler oluşmaktadır. Temel farklılık ise laktoz
yoğunluğundadır. Fermantasyon ile sütteki laktozun % 20’si
parçalanarak yoğurtta laktik aside dönüşmektedir. Bu
nedenle yoğurttaki laktoz miktarı süte kıyasla daha
düşüktür. Fermantasyon, sıvı şekildeki sütün raf ömrünü
uzatmakta ve düşük pH oluşturarak mikroorganizmaların
üremesini engellemektedir. Laktik asit üretiminin artması
ile pH: 3,7-4,3’e çıkar. Yoğurt, kefir, peynir fermente süt
ürünüdür. Fermente sütlerin, sıvı süt ile besin içeriği
aynıdır. Protein, kalsiyum, fosfor, riboflavin yönünden
zengindir. Fermentasyon yoluyla laktoz, glukoz ve galaktoza
parçalanır. Düşük pH, “hem” olmayan demirin emilimini
kolaylaştırır. Laktobasillus bulgaricus’un barsak mukozasını
koruyucu işlevi vardır. Laktobasillus bulgaricus doğal
bağışıklamada etkili ve antiviral özelliğe sahip
sitokinlerden interferon-α ve β üretimini uyararak hücresel
bağışıklığı arttırır.
Peynir: Peynir yapımından sonra laktoz ilk 10 gün içerisinde
laktik aside dönüşmektedir. Taze tüketilen, yani nem oranı
yüksek peynirlerin laktik asit içeriği fazladır (% 2-3
civarında). Sert peynirlerin laktik asit içeriğinin bir
bölümü kalsiyum laktat halinde kalır. Yumuşak peynirlerin
laktik asit içeriği de özellikle yüzeysel küfler tarafından
tüketilmekte ve ileri olgunlaşmada tümüyle yok olmaktadır.
Bebek beslenmesinde peynir pastörize sütten yapılmış ve
tuzsuz olması koşuluyla, 9. ayda küçük miktarlarda
kullanılabilir.
Et: Et, önemli miktarda biyolojik değeri yüksek protein ve
biyoyararlılığı yüksek demir ve çinko gibi mineralleri, B6
ve B12 vitaminlerini içerir. Etin yağ oranı enerji değerini
arttırırken, besin değerini düşürür. Et daha çok palmitik ve
stearik asit gibi doymuş yağ asitlerinden zengindir. Tavuk,
hindi gibi kanatlı kümes hayvanlarının etleri ise koyun ve
sığır etine göre daha az yağ, doymuş yağ, kolesterol ve
demir ile kırmızı ete göre daha fazla protein, riboflavin,
niasin, B6 ve B12 vitamini içermektedir. Etin lifli yapısı,
bebekler tarafından tüketilmesini güçleştirdiğinden diğer
tamamlayıcı besinlerin (sebze püreleri v.s) içinde,
kıyılmış ya da küçük parçalara ayrılmış şekilde
kullanılmalıdır.
Karaciğer: Çok zengin protein ve mikro besin öğeleri
kaynağıdır. Yağ oranının düşük olması, kolay pişmesi, püre
haline gelebilmesi dolayısıyla kullanılması nadir önerilen
tamamlayıcı besinlerdendir. B12 vitamininin iyi bir kaynağı
olan karaciğer, 1 yaşından sonra ve sağlıklı hayvanlardan
elde edilmesi koşuluyla az miktarlarda kullanılabilir.
Balık ve Deniz Ürünleri: Balık, biyolojik değeri yüksek
protein ve esansiyel aminoasit kaynağıdır. A, K ve B grubu
vitaminleri, fosfor ve çinko kaynağıdır. Kılçık kısımları
ile yenilebilen balıklar iyi bir kalsiyum kaynağıdır. Somon,
tuna, sardalya, uskumru, ringa balığı gibi yağlı balıklar
yüksek oranda omega-3 çoklu doymamış yağ asitleri içerir ve
bu yağ asitleri nöromotor gelişim için önemlidir. Tuzlu su
balıkları iyi bir iyot kaynağıdır.
Yumurta: Biyolojik değeri yüksek protein ve esansiyel
aminoasitleri içerir. Büyümekte olan laboratuar hayvanları
üzerinde yapılan çalışmalarda yumurta proteinlerinin % 100
oranında vücut proteinlerine dönüşebildiği gösterilmiştir.
Yumurtada önemsiz miktarda karbonhidrat vardır. Yumurta
yağının 1/3’ini doymuş, % 10 kadarını çoklu doymamış, kalanı
da tekli doymamış yağ asitlerinden oluşur. Yağlar yumurtanın
sarısında bulunur. Yumurtanın sarısı demir, A vitamini ve B
grubu vitaminlerden zengindir. Alerjik olması nedeni ile
altıncı aydan önce önerilmez. Salmonella besin
entoksikasyonu riski olduğundan iyi pişirilmeli veya ayarı
katı kıvamda tüketilmelidir. Yumurtanın proteinleri ısı
etkisi ile katılaşır. Yumurtanın akı 60 0C’de, sarısı ise
70 0C’de katılaşır. Normal katılaşmış fakat fazla
pişirilmemiş yumurtanın sindirimi kolaylaşır. Besin
değerinin yüksek olması ile ucuz ve kaliteli protein kaynağı
olması en önemli üstünlüğüdür. Altıncı aydan itibaren
yumurta sarısı az miktarlarda başlanmalı ve her gün
verilmelidir.Yumurta beyazı alerjen etki gösterebileceği
için 8.-9. aylarda başlanabilir.
Tahıllar: Tüm toplumlarda ana besin öğesidir. Buğday, arpa,
pirinç, çavdar, yulaf ve mısır başlıcalarıdır. Büyük oranda
karbonhidrat (% 65-70) içerirler. Karbonhidrat içeriğinin
büyük kısmı nişastadan oluşur ve iyi bir enerji kaynağıdır.
Başlıca tahıl proteinleri, prolamin (zein), glutelin,
globülin ve albümindir. Bu proteinlerin elzem aminoasit
örüntüleri değişiktir. Elzem aminoasit yönünden en
dengesiz olanı prolamindir. Prolamin en az pirinçte ve en
fazla mısırda bulunur. Tahıllar içerisinde kalitesi en
yüksek olan pirinç, en düşük olanı mısır proteinidir. Bu
nedenle bebek beslenmesinde tahıl kaynağı olarak hem protein
kalitesinin yüksek hem de sindiriminin kolay olmasından
dolayı pirinç kullanılması önerilmektedir. Tahılların
yağının çoğunluğu embriyo kısmındadır. Tahıllar A ve C
vitaminleri yönünden fakirdir. B12 dışındaki B grubu
vitaminlerinden (özellikle tiaminden) zengindir. Tam buğday
ununda daha fazla miktarda mikro besin ve daha çok fitat
bulunmasına karşılık, rafine unda daha az mikro besin ve
daha az fitat bulunur. Nişasta içerisinde vitaminler,
mineraller ve protein bulunmadığı saf karbonhidrat kaynağı
olduğu için bebek beslenmesinde kullanılması önerilmez.
Kurubaklagiller: Kurubaklagiller (kuru fasulye, nohut,
mercimek, barbunya, soya fasülyesi vb) çoğu toplumlarda
tüketilen ana besinlerdendir ve tahıllarla birlikte
tüketildiğinde önemli bir besin kaynağıdır. Kurubaklagiller
olgunlaşmış tohumlar olduklarından protein, “kompleks”
karbonhidratlar ve lif içerir. Yağlarının önemli bir kısmı
çoklu doymamış yağ asitleridir. En yağlısı soya fasülyesidir.
Kurubaklagillerin protein kalitesi düşüktür. Protein
kalitesi, % 40-60 arasında değişmektedir. Kurubaklagillerin
protein kalitelerinin düşük olmasının nedeni kükürtlü
aminoasitlerin sınırlı miktarda oluşu ve sindirilme
güçlüğüdür. Kurubaklagiller belirli oranlarda tahıllarla
karıştırılır ve iyi pişirilirse karışımın biyolojik değeri %
70’e kadar yükselir. Kurubaklagiller aynı zamanda demir,
çinko, kalsiyum ve magnezyum bakımından da zengindir.
Kurubaklagillerde fitatların fazla olması nedeniyle demir
ve kalsiyumun kullanılma oranlarının düşük olduğu
bilinmektedir. Kurubaklagiller B12 vitamini dışındaki B
grubu vitaminlerden ve E vitamini yönünden de zengindir.
Bazı kuru baklagiller (kuru fasulye v.s), tripsin inhibitörü
olan lektin içerir, bu nedenle suda bekletildikten sonra
pişirilmesi ve kabuğu ayrıldıktan sonra kullanılmaları
önerilir. Kurubaklagil yemekleri C vitamini kaynakları ile
tüketildiğinde demirin biyoyararlılığı yükselir.
Kurubaklagillerden soya fasülyesi isoflavon içerdiğinden
kalp damar hastalıkları ve kanser oluşumuna karşı
koruyucudur.
Sebze ve Meyveler: Meyve ve sebzeler, çok sayıda vitamin,
mineral, antioksidan ve lif içerir. Önemli bir C vitamini
kaynağıdır ve bu özelliği nedeniyle, tahıllar ve baklagiller
gibi bitkisel kaynaklı besinlerle birlikte verildiğinde HEM
olmayan demirinin emilimini artırır.
Koyu yeşil yapraklı sebzelerde klorofil pigmenti bulunur.
Bunlar karotenoidler ve flavonoidler açısından, kırmızı
renkli sebzeler (kırmızı pancar ve lahana) flavonoidlerden
antosayanin pigmentinden, sarı renkli sebzeler (havuç,
turunçgiller gibi) karotenoidlerden, beyaz renkli sebzeler
(patates, soğan, patlıcan, karnıbahar, elma, armut gibi) ise
flavonoidlerden zengindir.
Sebze ve meyveler B grubu vitaminleri açısından da
zengindir. Koyu yeşil yapraklı sebzeler; A vitamini, folat,
magnezyum, potasyumdan zengindir. Turuncu renkli sebze ve
meyveler A vitamini yönünden zengindir. Sebzelerdeki vitamin
kayıplarını en aza indirmek için, yeneceği veya pişirilceği
zaman kesilmesi, az suda kısa sürede pişirilmesi, pişirme
suyunun dökülmemesi, pişerken soda eklenmemesi ve
pişirildikten sonra hemen tüketilmesi gerekmektedir. Sebze
ve meyvelerin satın alınırken mevsimine göre seçilmesi
uygundur.
Patates: Patates de temel besinlerdendir. Nişastadan zengin
olması dolayısıyla enerji sağlar. Proteinden fakirdir.
Önemli oranda C vitamini ve tiamin içermektedir.
Meyve Suyu: Taze sıkılmış meyve suları iyi bir C vitamini
kaynağıdır. Bitki kaynaklı besinlerdeki HEM olmayan demirin
emilimini artırır. Ancak fazla miktarda tüketilmesi anne
sütünün yerini almasına ve besin değeri yüksek diğer
besinlere karşı iştahsızlığa neden olabilmektedir. Sukroz
ile birlikte tüketilmesi diş çürüklerine yol açmaktadır. Bu
nedenle, meyve suyunun günde 250 ml’den daha fazla
tüketilmesi önerilmemekte, C vitamini kaybını önlemek için
taze olarak sıkıldıktan hemen sonra tüketilmesi, sıkıldıktan
sonra bekletilmemesi gerekmektedir. Bebeklere ana
öğünlerden sonra verilmesi besin biyoyararlılığı açısından
önemlidir. Öğünlerde 50-100 ml arasında kullanılması diğer
besinlerin biyoyararlılığını arttırır. Bebeklerde ilk
başlanacak meyve suyu kış mevsimi için elma, yaz mevsimi
için ise şeftali suyudur. Turunçgillerin suyu bebekte gaza
neden olabileceği düşüncesiyle 6-9. aylardan sonra
verilmelidir.
Pekmez: Pekmez meyvelerin genellikle üzüm sularının
kaynatılarak yoğunlaştırılması ile elde edilir. Pekmez
karbonhidrat (glukoz ve fruktoz), demir, potasyum ve
kalsiyumdan zengindir. İki yemek kaşığı pekmezde (20 g) 2 mg
demir ve 80 mg kalsiyum bulunmaktadır. Az miktarlarda
karotenoidler, flavonoidler ve B grubu vitaminleri içerir.
0-1 Yaş Döneminde Sakıncalı Besinler
Çay, bitki çayları, bal, bakla gibi besinlerin süt çocukluğu
döneminde verilmesi uygun değildir.
Çay: Çay, süt çocukları ve küçük çocuklara önerilmez.
İçeriğinde tanin olması, demir ve diğer mineralleri
bağlayıcı özelliğinden dolayı demir eksikliğine, içine
eklenen şeker ise iştahsızlığa ve diş çürümelerine neden
olur.
Bitki Çayları: Papatya çayı, yeşil çay v.s bitki çaylarının
da demir emilimini azaltıcı etkisi vardır. Aynı zamanda
bazı farmakolojik ajanlar içeren bitki çaylarının, süt
çocukları ve küçük çocuklar için güvenilirliği konusunda
yeterli bilimsel araştırma yoktur.
Bal: Bal fruktoz (%41), glukoz (%41) ve suyun (%18)
bileşiminden oluşmaktadır. Clostridium botulinum sporlarını
içerebilmesi nedeni ile botulizm riski taşır. Süt
çocuklarının mide asidi düzeyi düşük olduğundan bu sporları
öldüremez, bu nedenle bir yaşından küçük çocuklara bal
önerilmez.
Şeker: Şeker pancarından elde edilen bir besindir. Şeker
pancarı % 16-20 arasında sukroz (glukoz ve fruktoz)
içermektedir. Şeker vücuda enerji sağlar, başka bir besin
değeri bulunmamaktadır. Boş enerji kaynağı olduğu için bebek
beslenmesinde şeker yerine pekmez veya süt şekeri laktozun
kullanılması daha doğru bir yaklaşımdır. Ayrıca çocuklarda
fazla tüketilmesi iştahsızlığa ve diş çürüklerine, ileriye
dönük hatalı beslenme davranışlarının gelişmesine ve
dolayısıyla şişmanlığa neden olmaktadır.
Bakla: Toksinli baklanın neden olduğu zehirlenme anemi,
hemoglobinüri ve yüksek ateşle karakterizedir. Toksinli
bakla yenildikten 24-48 saat sonra etkisi görülür.
Zehirlenme taze çiğ baklanın yenmesi ile olur. Bakla
pişirildiği zaman toksinin etkisi kalmaz. Favizme neden
olabileceği düşünüldüğünden süt çocukluğu döneminde bakla
önerilmez.
Aylara Göre Verilmesi
Önerilen Tamamlayıcı Besinler
0. ay SADECE ANNE SÜTÜ
(Bebeğin aylara göre büyümesi izlenmelidir)
6. ay
Anne sütüne devam
Yoğurt
Meyve suyu, sebze suyu ve püresi
Pekmez
Şekersiz muhallebi (süt + pirinç unu)
Yumurta sarısı (1/4 oranında)
Besinlerin hazırlanmasında inek sütü küçük miktarlarda
kullanılabilir.
7. ay
Anne sütüne devam
Yoğurt
Meyve suyu, sebze suyu
Pekmez
Pirinç unu, pirinç
Yumurta sarısı (tam)
Et (balık, tavuk etleri ve kırmızı et)
Bitkisel yağlar
Sebze püre veya sebze çorba
8. ay
Anne sütüne devam
Yoğurt
Meyve suyu, sebze suyu
Pekmez
Et (balık, tavuk etleri ve kırmızı et), kuzu veya tavuk
karaciğeri
Bitkisel yağlar
İyi ezilmiş ev yemekleri (kıymalı ve sebzeli)
Tam yumurta veya pastörize peynir
Tahıl – kırmızı mercimek, kurufasulye, nohut ezmeleri 12. ay
Anne sütüne devam
Yoğurt
Meyve veya taze sıkılmış meyve suyu, sebze suyu
Pekmez
Yumurta (tam) veya pastörize peynir
Aile sofrasına oturtulup kendi deneyimlerine göre seçim
(ev yemekleri, dolmalar, kıymalı sebze yemekleri, tarhana,
mercimek, unlu ve yoğurtlu çorbalar, makarna, pilav vs)
Tamamlayıcı Besinlere
Başlarken Dikkat Edilecek Noktalar
Ailenin sosyoekonomik ve kültürel durumu (anne-baba-çocuk
ilişkisi) göz önüne alınmalıdır. Gelişimi normal ve sadece
anne sütü alan bebeklerde, altı aydan önce tamamlayıcı
besinlere başlanmamalıdır. Çocuk altı aylık iken tamamlayıcı
besinlerden elde edilen enerji toplam enerjinin % 50’sini
aşmamalıdır. Gluten içeren tahıllı besinler altı aydan önce
verilmemelidir, altı aydan sonra verilmesi uygundur.
Allerji öyküsü olan ailelerin çocuklarına yumurta, balık,
domates, çilek gibi allerjen olma olasılığı olan besinler
aile öyküsüne göre başlanabilir. Besin alerjisi öyküsü olan
bebeklerde yumurta, fındık, fıstık, balık ve soyalı
besinlere 12. aydan önce başlanmamalıdır. Botulismustan
korunmak için 12. aydan önce bal verilmemelidir. Tamamlayıcı
beslenmede öğün sayısı, bebeğin yaşına ve anne sütünden
yararlama miktarına göre ayarlanmalıdır. Emzirme devam
ederken, altıncı ayda küçük miktarlarda tamamlayıcı
besinlere başlanmalı ve çocuk büyüdükçe besin miktarı
artırılmalıdır. Tamamlayıcı besinlerin kıvamı, süt çocuğunun
gereksinimine ve motor gelişimine uygun olarak, bebek
büyüdükçe dereceli olarak artırılmalıdır. Anne sütüne ek
olarak günlük beslenme planı içinde tamamlayıcı besinlerle;
6-8 ayda 200 kalori /gün 9-11 ayda 300 kalori/gün yda 500
kalori/gün olarak önerilmelidir.
Örnek:bir kase yoğurt + bir yumurta + bir kase sebze çorba
yaklaşık 200 kalori vermektedir.
|